MISS VIOLENCE (ŞİDDET GÜZELİ) FİLMİNİ PSİKOLOJİK AÇIDAN İNCELEMEK:
Yunan yönetmen Alexandros Avranas’ın 2013 yılında çektiği film Miss Violence’ ın açılış sahnesi, kapalı bir kapının ardından el ele çıkan, beyaz elbiseli Angeliki ve teyzesi Myrto ile başlar. Angeliki o gün 11. Yaşını kutlayacaktır. Angeliki pasta kesilirken ve fotoğraf çekilirken son derece asık suratlıdır. Evde Angeliki ve teyzesi Myrto haricinde anneanne, dede, anne ve bir kız bir erkek olmak üzere iki küçük kardeş daha yaşamaktadır. Angeliki ve dedesi “Dance me to the end of love” şarkısında dans ederlerken ve Angeliki’nin yüzündeki mutsuz ifade dikkat çekmektedir. Daha sonra Angeliki evlerinin balkonuna çıkar, manzarayı seyreder, az önce astığı suratını düzeltip yaşama son bir gülümseme bıraktıktan sonra balkon demirlerinden aşağı kendisini bırakıp, intihar eder.
Filmin sorduğu soru on bir yaşındaki bir kızın doğum gününde, hiç düşünmeden balkondan atlamasının sebebi ne olabilir ve ailenin bu ölümün üzerinde durmamasına neden olacak ‘yolunda gitmeyen şeyler’ nedir? Yönetmen Avranas bu olayı Berlin’de küçük bir çocuğun intihar etmesinin ardından kaleme aldığını belirtmiştir.
Film ilerledikçe işsiz olan ve işsizlik maaşı ile geçinen dedenin aileyi nasıl otoritesi altına aldığını, yiyecekleri yemeklerden, içecekleri portakal suyunun miktarına kadar herşeyi takıntılı biçimde kontrol etmeye çalıştığını, evdeki şiddet içeren, sert tavırlarının aksine, dışarıdaki insanlara nasıl kibar bir tutum takındığını görüyoruz. Dede adeta ailenin kanun koyucusu ve devletidir. Karısı ise son derece depresif, içine kapanık bir tablo çizmektedir. Angeliki ve kardeşlerinin annesi olan kızları ise pasif, robot gibi emirlerle hareket eden bir yapıdadır. En küçük kardeşlerden kız olanı dede tarafından biraz daha şımartılıp seviliyor gibi görünürken erkek kardeş ise evde bir tuhaflık olduğunun farkında olan tek kişi gibidir. Öfke dolu ve pasif agresif bir tutum göstermektedir ve dede tarafından en fazla zorbalığa maruz kalandır. Angeliki’nin teyzesi olan Myrto ise ergenliğe yeni girmiş, asi, başkaldıran bir tutum geliştirmiştir. Filmde akrabalık ilişkilerini anlayabilmek oldukça güç olsa da aile babasının yani Angeliki’nin dedesinin kızlarını ve torunlarını yabancı erkeklere pazarladığını, Angeliki’nin de bu sisteme dahil olmak yerine ölmeyi tercih ettiğini bir süre sonra anlıyor ve doğum günü sırasında yaşanan intiharı anlamlandırıyoruz. Hangi çocuğun annesinin ailedeki hangi kadın olduğunu ve evde neden yalnızca bir baba olduğunu anlamak için uzun bir süre geçmesi gerekebiliyor.
Angeliki’nin intiharından sonra dedenin evde herşeyi normale çevirme çabası dikkat çekicidir. Evde pek yas havası yok gibi durmaktadır. Angeliki’nin eşyaları hızla yok edilir. Bu durum eve gelen sosyal hizmet uzmanlarının da dikkatini çeker.
Avranas filmde disfonksiyonel aile yapısını ülkenin ekonomik krizden sonraki yapısı ile iç içe geçirmiş gibidir. Şiddetin hem cinsel hem psikolojik boyutunun bu kadar fazla görüldüğü bir evde kimsenin dışarı çıkmak istememesi Yunan halkının çaresizce boyun eğerek krizi kabullenmelerine yapılmış bir eleştiri olarak algılanabilir. Kapı bir metaforik simge olarak filmde oldukça fazla kullanılmış diyebiliriz. Aile babasının evden çıkarken kapıyı evdekilerin üzerine kilitlemesi, Angeliki’nin ölümünden sonra evin içindeki kapıları sökmesi gibi ayrıntılar babanın kapılar ile derdini gözler önüne seriyor. Ya kapıdan dışarı çıkmayarak evin içerisindeki düzenin bir kölesi olacaksın, ya düzenden çıkmak için kendini balkondan atacaksın ya da kapını kilitleyip içeride saklanacak, unutulmayı bekleyeceksin. Ancak ne olursa olsun asla dışarıya çıkıp sistemi değiştirmeye kalkmayacaksın. Filmin sonunda son derece depresif ve dünyadan elini eteğini çekmiş gibi görünen anneanne karakterinin, evdekileri bu düzenden kurtarmak adına kocasını bıçaklaması ve ilk iş olarak kapıyı kilitlemesi de işlevsel olmayan bir çözüm yolunu kapı metaforuyla bize anlatmaktadır.
Filmin sonlarına doğru aile babasının kızlarına ve en küçük kız torununa karşı işlediği cinsel suçlar gözle görülür bir hal almaya başlıyor. Angeliki’nin annesini, ergenliğe yeni girmiş çocuk yaştaki teyze Myrto’yu ve Angeliki’nin en küçük kardeşini para için pazarladığını, ayrıca kendisinin de cinsel istismara maruz bıraktığını görüyoruz.
Brownmiller (1984), tecavüzü kadınları sürekli olarak sindirmeye yetecek gözdağını vermek bağlamında açıklamaktadır. “Tüm erkeklerin tüm kadınları psikolojik bir sindirme durumunda tutmalarına yarayan en büyük fiziksel gözdağı aracıdır.” Buna göre, “Kadınlara tecavüz eden erkekler, toplumun sapık bireyleri ya da ‘masumiyeti kirleten’ kişiler olmak yerine dünyanın en uzun süren savaşında ileri hatlardaki baskına birliklerin, terörist gerillaların işlevini görmüşlerdir.” “Irz düşmanı tüm kadınları kuşku ve korku içinde bırakarak tüm erkeklere hizmet etme işlevini yerine getirir.” Brownmiller, erkek güç ve ayrıcalığının bir tamamlayanı olarak, cinsel ilişkinin hak olduğu algılamasına dayanmaları noktasında tecavüz, fuhuş ve pornografi arasında bağlantı kurmaktadır.
Freud’a göre bilinçdışında iki tür duygu bulunmaktadır; saldırganlık ve cinsellik. Freud insanların içgüdüsel yapılarında saldırganlığın önemli bir payı olduğunu söylemektedir. Freud’a göre saldırganlık, biyolojik temelli, doğuştan insanda var olan bir içgüdüdür. Freud, saldırganlığın yıkıcılık ile birlikte ölümü güden dürtüler arasında yer aldığını ve hayatın devamını sağlamayı amaçlayan cinsel dürtülerle kimi zaman iç içe geçerek bireylerin davranışlarını etkilediğini belirtmektedir. Saldırganlığın altında yatan temel amaç ego hâkimiyetidir. Saldırganlığı yok etmek için ise egonun içgüdüleri yönetebilmesini sağlamak gerekmektedir.
Kohut’a göre ise saldırganlık, narsisistik yaralanmadan sonra gelen ikincil bir şeydir. Yani Freud’un söylediği gibi doğuştan gelen, temelde yatan bir dürtü değildir. Kohut insan yapısını iki kutuplu olarak görmekte ve bir kutupta hırsların ve tutkuların, diğer kutupta ise ideallerin ve değerlerin olduğunu belirtmektedir. Kohut bu iki kutup arasında gerilimlerin yaşandığından söz etmekte ve saldırganlığın Freud'un iddia ettiği gibi, birincil içgüdüler değil, hayal kırıklıkları sonucunda oluşan tepki olduğuna değinmektedir. Böyle bir durumda istekleri sürekli dış faktörler tarafından engellenen birey narsisistik bir öfke duymaya başlayacak ve çevresine karşı düşmanca bir algı geliştirecek, bu da saldırgan davranışların sürekliliğine neden olacaktır.
Bu bağlamda incelendiğinde yönetmenin, filmdeki aile babasının toplum içinde daha ezik bir karakter gibi davranması ve işsiz olmasına yaptığı vurguları, aile içindeki cinsel ve psikolojik şiddeti Yunanistan’daki ekonomik krizle ilişkilendirme amaçlı yaptığını gözlemliyoruz.
Fakat filmin ilerleyen sahnelerinde aynı adamın kızlarını ve torunlarını yabancılara satmakla kalmadığı ve kendi taciz ve tecavüzlerine de maruz bıraktığını gördükçe Freud’un doğuştan gelen içgüdü olarak cinsellik ve saldırganlık savı daha çok ön plana çıkıyor ve aile babasının ego hakimiyeti sağlamak için neler yapabildiğine tanık oluyoruz.
Aile üyelerinin yaşamakta oldukları travmatik aile sistemi içerisindeki ruhsal yapılarına bakıldığı zaman, hepsinin bu durumla farklı şekilde başa çıkmaya çalışmasına rağmen, aile içi cinsel istismar mağdurlarında görülen ortak tepkileri verdikleri gözlenebilir.
Çocukluk cinsel istismarı riski evlilik sorunları olan, aile içi çatıșmaların sık olduğu, ana babalık görevlerini yerine getiremeyen, ebeveyn çocuk ilișkisinde bozukluk olan ve ebeveyn uyum sorunu olan ailelerde sıktır. Ensestin yașandığı bir aile evrensel olarak düzensiz ve ișlevlerini yerine getiremeyen bir aile șeklinde tanımlanır. En sık tanımlanan örüntü, babanın güçlü konumunu kuvvet kullanarak ve baskı yolu ile elde ettiği, katı ve ataerkil bir aile yapısıdır. Anne baba arasındaki evlilik ilișkisi, bunların kendi anne babalarında da olduğu gibi güçlü değildir. Aile sistemi dıșa kapalıdır ve yabancılar șüphe ile karșılanır. İstismar eden babalar aile içinde kontrolü ve gücü elinde bulundurduğunun bir göstergesi olarak șiddet de kullanabilirler. Baba ve kız çocuk arasındaki cinsel aktivite evlilikte önemli sorunların olușmasından sonra, babanın eșinden uzaklașması ve kızına sadece bir cinsel haz nesnesi olarak değil, aynı zamanda duygusal bir yaklașımla bakmaya bașlamasından sonra gelișebilir. Anne bu alternatif düzenin gelișimi ile ilgili gizli ișler çevirir ve görünen cinsel aktivite olayını görmezden gelmeyi tercih eder. Anne kızına karșı duygusal yönden soğuk olabilir ve genel olarak aile duygusal iletișim açısından fakirdir (Aktepe, 2009).
İstismarın olduğu ailelerde sosyal izolasyon sıklıkla görülür. İstismar eden bir baba tipi olarak ‘endogamik tip’ baba tanımlanmıștır. Bu babalar, cinsel açıdan engellendiklerinde evlilik dıșı ilișkiler peșinde koșmak yerine kendi çocuklarına yönelirler. Çocukluk cinsel istismarında alkol veya madde kullanımı yanı sıra suçluluk oranı ve antisosyal davranıșlar (özellikle baba da) yüksek bulunurken annede depresyon oranı yüksektir. Cinsel istismar olgularında alkolün, taciz eden tarafından sıklıkla kullanıldığı ve istismarı tetikleyen önemli bir etken olduğu bildirilmektedir.
Ensestçi çoğu babanın ensest kurbanı olduğu, enseste maruz kalan çoğu kadının da çocuklarını ensestden koruyamayan anneler oldukları bildirilmektedir (İşeri ve ark., 2008)
Cinsel istismarın çocuğun ruhsal yașantısına etkisi son derece karmașıktır. İstismar çocuğun duygusal ve cinsel gelișimini, kișiler arası ilișkilerini, özgüvenini sarsan akut ve kronik travmadır.
Kendall-Tackett ve arkadaşları (1993) cinsel istismar kurbanlarının %64-79 oranları arasında psikiyatrik belirtiler gösterdikleri bildirmiştir. Bu belirtiler sırasıyla TSSB, düșük benlik saygısı, anksiyete, korku, depresyon, intihar düșüncesi, somatik șikayetler, agresif davranıș, evden kaçma ve madde kötüye kullanımıdır.
Tüm bu bilgiler ışığında filme yeniden dönecek olursak istismarcı babanın anne ile olan ilişkisinin geçmişini bilmemekle beraber annenin depresif duygu durumunun ve dış dünyadan kopuk yaşantısını gözlemlediğimizde annenin iki kızını ve torunlarını ensestten koruyamayan bir yapıda olduğunu fark ediyoruz. Aynı şekilde kendi kızı da her iki kızını ve kendisini istismar edilmekten kurtaramamıştır. Dışarı kapalı, sosyal olarak neredeyse izole aile yapısı da filmde son derece güzel şekilde gözler önüne serilmektedir. Angeliki’nin ölümünden sonra ziyarete gelmek isteyen komşuya karşı ailenin tutumu ve sosyal hizmet uzmanlarının ziyaretinde oluşturulan sahte mükemmel aile ortamı da izleyiciye bir şeylerin yolunda gitmediğini sezdirmektedir.
Miss Violence, aile içi istismar ve ensest konusunu Yunanistan’daki toplumsal olaylarla bağdaştırarak işlemeye çalışsa da aslında ensestin yaşandığı disfonksiyonel ailelerdeki dinamikleri ve bireylerin ruhsallıklarını daha fazla ortaya koyan çarpıcı bir sinema filmi olmuştur.
KAYNAKÇA
Aktepe, E. (2009). Çocukluk çağı cinsel istismarı. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 1(2).
Brownmiller, Susan. Cinsel Zorbalık, Suğra Öncü(çev), (İstanbul: Cep Kitapları, 1984).
Freud, Sigmund, Haz İkesinin Ötesinde: Ben ve İd, Çeviren: Ali Babaoğlu, Metis Yayınları, İstanbul, 2001.
Kohut, H. (2013). The analysis of the self: A systematic approach to the psychoanalytic treatment of narcissistic personality disorders. University of Chicago Press.
Kendal-Tackett KA, Williams LM, Finkelhor D. Impact of sexual abuse on children: a review and synthesis of recant empirical studies. Psychol Bull 1993; 113:164-180.
İșeri E. Cinsel istismar. Çetin FÇ, Pehlivantürk B, Ünal F, Uslu R, İșeri E, Türkbay T, Coșkun A, Miral S, Motavallı N, editörler. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Temel Kitabı. 1.Baskı, Ankara, Hekimler Yayın Birliği. 2008; 470-477.
harika
YanıtlaSil